Alaska’nın ABD’ye devri, 19. yüzyılın ortalarında gerçekleşmiş önemli bir diplomatik anlaşmadır ve Amerika Birleşik Devletleri’nin genişleme politikasının bir parçası olarak görülür. Bu olay, Amerika’nın batıya doğru genişlemesinde önemli bir adımdır ve dönemin uluslararası ilişkilerinde önemli rol oynayan figürleri ve nedenleri içerir.
Arka Plan: Alaska ve Rus İmparatorluğu
Alaska, 18. yüzyılın başlarında Rus İmparatorluğu tarafından keşfedilmiş ve kolonileştirilmişti. Rus kaşif Vitus Bering ve ekibi, 1741‘de Alaska kıyılarına ulaşarak bölgenin Rusya’nın bir parçası olmasının yolunu açtı. Bu keşifler sonucu Alaska, kürk ticareti ve avcılık açısından önemli bir merkez haline geldi. Bölge, özellikle Rus-Amerikan Şirketi tarafından yönetiliyordu ve kürkleriyle bilinen bölge, bu anlamda büyük ekonomik değer taşıyordu.
Ancak, Alaska’nın yönetimi ve kolonizasyonu, Rusya için uzun vadede oldukça maliyetli bir süreç haline geldi. Bölgenin coğrafi olarak izole olması ve yerleşimcilerin sayısının azlığı, Rusya’nın Alaska’yı yönetmesini zorlaştırdı. Aynı dönemde, Rus İmparatorluğu Kırım Savaşı’nda (1853-1856) büyük bir mağlubiyet almıştı ve bu savaşın getirdiği ekonomik sıkıntılar, imparatorluğun Alaska üzerindeki mali yükümlülüklerini daha da zorlaştırdı. Rusya, bu ekonomik yükten kurtulmak ve Alaska’dan elde edilemeyecek olan kârı sağlamak amacıyla, bu bölgeyi satmayı düşünmeye başladı.
ABD’nin Batıya Doğru Genişleme Politikası
19. yüzyılda Amerikan Birleşik Devletleri, kıtanın batısına doğru genişleme politikasını sürdürüyordu. Bu politika, “Manifest Destiny” olarak bilinen, Amerikan halkının kaderinin tüm kıtaya yayılmak olduğuna dair bir inanca dayanıyordu. Bu nedenle, ABD yönetimi, Rusya’nın Alaska’yı satmak istediğini duyduğunda bu fırsatı değerlendirmek istedi.
Amerikan hükümeti, Alaska’nın stratejik önemini ve doğal kaynaklarını göz önünde bulundurarak bu bölgeyi satın alma fikrine oldukça sıcak bakıyordu. Rusya ise hem Alaska’nın maliyetinden kurtulmak hem de bu bölgenin İngiltere’nin eline geçme olasılığını ortadan kaldırmak amacıyla ABD’ye satmayı tercih etti. Bu arada, İngiltere, Alaska’nın hemen güneyinde, bugünkü Kanada bölgesinde güçlü bir varlık gösteriyordu ve Rusya, İngiltere’nin Alaska üzerindeki olası etkisinden endişe duyuyordu.
Anlaşma Süreci ve İmzalanması
Alaska’nın ABD’ye devri süreci, esas olarak Rusya’nın Washington Büyükelçisi Eduard de Stoeckl ve ABD Dışişleri Bakanı William H. Seward arasında yürütüldü. Seward, ABD’nin genişlemesine büyük bir inançla bağlıydı ve Alaska’nın Amerika için önemli bir bölge olabileceğine inanıyordu. Seward, Alaska’nın sadece stratejik bir öneme sahip olmadığını, aynı zamanda doğal kaynakları bakımından da potansiyel olarak çok değerli olduğunu düşünüyordu.
30 Mart 1867‘de Alaska’nın satışı konusunda Rusya ve Amerika arasında resmi bir anlaşmaya varıldı. Anlaşmaya göre, ABD, Alaska’yı 7,2 milyon dolar karşılığında satın aldı. Bu rakam, bugünün değerine göre oldukça düşük bir fiyattı ve bu anlaşma, yaklaşık 2 sent/acre‘a denk gelmekteydi. Alaska Satın Alma Anlaşması Washington’da William H. Seward ve Eduard de Stoeckl arasında imzalandı. Anlaşma, ABD Senatosu tarafından onaylandı ve Alaska, resmi olarak ABD’nin bir parçası haline geldi.
Seward’ın Aptallığı
Alaska’nın satın alınması, ilk başta Amerikan halkı tarafından büyük bir “Seward’s Folly” (Seward’ın Aptallığı) veya “Seward’s Icebox” (Seward’ın Buz Kutusu) olarak adlandırıldı. Çünkü birçok Amerikalı, Alaska’nın bu kadar yüksek bir bedelle alınmasının gereksiz olduğunu ve bölgenin sadece buz ve karla kaplı, değersiz bir yer olduğunu düşünüyordu. Halkın büyük bir kısmı bu anlaşmayı saçma buluyor ve Alaska’nın ABD’ye hiçbir katkısı olmayacağına inanıyordu.
Ancak, zamanla Alaska’nın stratejik önemi ve doğal zenginlikleri ortaya çıkmaya başladı. Bölge, balıkçılık, orman ürünleri, altın ve petrol açısından çok zengindi. 1896 yılında Klondike Altına Hücumu sırasında altın madenleri keşfedildiğinde, Alaska’nın değeri Amerikan halkı tarafından da fark edildi ve bölgenin aslında ne kadar önemli olduğu anlaşıldı. Ayrıca, Alaska’nın petrol ve diğer maden rezervlerinin keşfi, bölgenin ekonomik değerini büyük ölçüde artırdı.
Alaska’nın ABD’ye Resmi Olarak Katılımı
18 Ekim 1867‘de Alaska’nın Rusya’dan ABD’ye devri resmen gerçekleşti ve bu tarih, Alaska Günü olarak kutlanmaya başladı. Bu gün, Alaska’da her yıl bir tatil olarak kutlanır ve bu olayın önemine dikkat çeker. Devir töreni, Sitka şehrinde gerçekleşti ve Rus bayrağı indirilerek Amerikan bayrağı çekildi. Alaska, başlangıçta bir askeri yönetim altında idare edildi ve uzun süre bu statüde kaldı.
Alaska, resmi olarak ABD’ye bağlı bir eyalet olma statüsüne ancak 1959 yılında kavuştu ve böylece 49. eyalet olarak ABD’nin bir parçası haline geldi. Alaska’nın eyalet olması, ABD’nin hem stratejik hem de ekonomik olarak daha da güçlenmesine katkıda bulundu.
Alaska’nın Stratejik ve Ekonomik Önemi
Alaska, sadece ekonomik kaynakları açısından değil, aynı zamanda stratejik konumu nedeniyle de önemli bir bölgeydi. İkinci Dünya Savaşı sırasında ve Soğuk Savaş döneminde Alaska, Sovyetler Birliği’ne yakınlığı nedeniyle askeri açıdan büyük bir önem taşıdı. Alaska’da kurulan askeri üsler, ABD’nin Kuzey Kutbu’na ve Pasifik bölgesine olan erişimini güçlendirdi ve bu durum, özellikle Soğuk Savaş döneminde Amerika için büyük bir stratejik avantaj sağladı.
Alaska Boru Hattı Sistemi‘nin inşası ise 1970’lerde başladı ve bölgenin petrol üretimi açısından da önemli bir yere sahip olduğunu ortaya koydu. Alaska, büyük miktarda petrol rezervine sahip ve bu durum, ABD ekonomisine önemli katkılar sağlamaktadır.
Alaska’nın Günümüzdeki Önemi
Bugün Alaska, doğal kaynakları, petrol ve gaz rezervleri, zengin yaban hayatı ve doğal güzellikleri ile tanınmaktadır. Bölge, aynı zamanda Amerikan yerli halklarının da yaşadığı, kültürel açıdan zengin bir yerdir. Alaska, büyük millî parkları, yaban hayatı rezervleri ve buzullarıyla dünyanın her yerinden turist çeken bir destinasyon haline gelmiştir.
ABD’nin Alaska’yı satın alması, başlangıçta birçok kişi tarafından eleştirilmiş olsa da, aslında Amerikan genişleme politikasının ve gelecekteki stratejik düşüncenin önemli bir parçası olarak kabul edilir. William H. Seward, Alaska’yı satın alarak Amerika’nın gelecekteki ekonomik ve stratejik avantajlarını düşünmüş ve bu konuda kararlı bir politika izlemiştir. Zamanla Seward’ın bu hamlesi, bir “aptallık” olarak değil, tam tersine ileri görüşlü bir diplomatik başarı olarak kabul edilmiştir.
Alaska’nın ABD’ye devri, Amerikan tarihindeki en önemli toprak kazanımlarından biri olarak tarihe geçmiştir. Hem doğal zenginlikleri hem de stratejik konumu ile Alaska, bugün ABD’nin önemli bir parçası olarak büyük bir rol oynamaya devam etmektedir.